Dernekpazarı İlçesinin tarihi, içinde yer aldığı Doğu Karadeniz Bölgesinin tarihi ile eski çağlardan günümüze kadar paralellik göstermektedir. Bu yüzden doğal olarak ilçenin geçmişini öteki birimlerden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün olmamaktadır. Çünkü, diğer yerleşim birimleriyle birlikte aynı kaderi paylaşmış, aynı tarihi seyirleri izleyerek günümüze ulaşabilmiştir.
Doğu Karadeniz Bölgesi Tarihi veya bölgenin en önemli şehri olan Trabzon’un Tarihi ele alındığında, özellikle batılı tarihçilerin büyük çoğunluğu genel olarak bazı yerleşmecilerin (kolonistlerin) bölgeye gelmelerini başlangıç safhası olarak değerlendirmektedirler. Halbuki bölgede bu Kolonistler gelmeden önce bir takım kabileler yerleşik durumda idi. Charles Texier, Fallmaerayer, Pullant, Horedot, Ş.Günaltay, vs. gibi tarihçilere göre, bu yerel kabileler Orta Asya kökenli Turani kavimlerin uzantılarıydı.
M.Ö. 800-300 yılları arasında Karadeniz’in kuzeyinde etkinlik sahasını genişleten Kimmerler ve ardından onları bölgeden söküp atan İskitler (Sakalar) Kafkasya üzerinden Anadolu ve Mezopotamya’ya düzenledikleri askeri harekatlar sonucunda Doğu Karadeniz Bölgesinin dağlık ve denize bakan kesimlerine peyderpey yerleşmişlerdir. Yerleşenler çeşitli kabile isimleri altında birbirlerinden bağımsız biçimde küçük siyasi birimler kurarak etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Oldukça hareketli, savaşçı ve madencilik alanında hayli ilerlemiş olan bu küçük topluluklar, ilerleyen dönemlerde bile bölgeye hakim olmak isteyen büyük güçlere karşı (Pres, Roma, vs.) coğrafi özelliklerin de yardımıyla direnebilmişlerdir.
Daha sonra Kara Deniz Bölgesine küçük gruplan halinde gelen Yunanlı kolonistlerden önce bölgede yerleşmiş olan ve koloni çağında bile etkinlikleri devam eden bu kavimlerin isimlerine ve yerleşim sahalarına ilişkin ilk bilgilere Ksenophon tarafından yazılan “Anabasis” (Onbinlerin Dönüşü) isimli eserde rastlamaktayız. Ona göre, Trabzon’un merkez olduğu bölgede Driller, Khalybiler, Kolkhlar, Taokhlar, Makronlar (Çan-Tzan-Sanni), Mossynoikler, Tibarenler ve Heptakommenler yaşamaktaydı.
Yunanlı kolonistlerin Karadeniz kıyılarına yerleşmeleri ilk olarak M.Ö. 875’te Sinop’ta gerçekleşti. Ardından yapılan ticaretin gelir getirmesi ve bölgenin potansiyelinin anlaşılması sonucunda bu kolonilerin sayısı artmış, Trabzon’a da M.Ö. 756 yılında gelerek kolonilerini kurmuşlardır. Roma İmparatoru Neron zamanında Trabzon şehri ve çevresinin, Preslere karşı girişilen seferler için uygun bir ikmal merkezi olabileceği anlaşılınca, M.S. 64 yılında kesin olarak ele geçirilmiştir. Bu döneme kadar, bölge yaklaşık 3-4 asır bir Pres asilzadesi tarafından kurulan Pontos Devleti’nin yarı idaresi altında idi. Neticede, bölge Roma İmparatorluğunun sözde egemenliğine girse de, Romalılar yeril halka tam anlamıyla nüfuz edememiş ve denetim sağlayamamışlardı. Bölgenin coğrafi yapısının oldukça parçalanmış, yerlilerin savaşçı ve itaatsiz olması bu egemenliği kısıtlayan en önemli faktör olmuştur.
Roma İmparatorluğunun M.S. 395’te Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bölge, Doğu Roma olarak nitelenen Bizans İmparatorluğunun payına düşer. Bu hakimiyet, 1204 yılında Latinlerin İstanbul’u işgal etmelerine kadar sürer. Bu tarihten sonra 1461 yılına kadar, yine Bizans İmparatorluğunun uzantısı olan ve Bizans hanedanlarından Kommenosların kurmuş olduğu Trabzon Rum Devleti’nin egemenliğinde kalır.
4. yüzyıl başlarında Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğunca resmen din olarak kabul edilmesinden sonra, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. Daha önce Doğu Karadeniz’de yaşayan sözünü ettiğimiz paganist inançlara mensup yerel kavimler de yavaş yavaş Hiristiyanlığa geçmeye başladılar. Bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık ve halk tarafından bilinen şekliyle Rumca konuşmalarına neden olmuştur. İzlenen bu Bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmelerine, kısaca yerli unsurların asimile olmalarına kadar varmıştır.
Trabzon yöresi Bizans İmparatorluğu ve Trabzon Rum Devleti döneminde bile yoğun bir şekilde değişik boylara mensup Türkler tarafından iskana sahne olmuştur. Gerek tarihi kaynaklar, gerekse toponomi ve onomastik (yer ve şahıs isimleri) ilimleri bu iskan hareketlerinin nerelere ve ne zaman yapıldığını gün ışığına çıkarmaktadır.
Bizans İmparatorluğunun kurulduğu yıllarda (M.S. 395) Anadolu’ya karşı yapılan ilk akın, Karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş olan Hunlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 395-398 yıllarında Kafkasya geçitlerini aşarak Erzurum üzerinden Anadolu’ya giren Hunlar; Antakya’yı ele geçirerek Suriye ve Filistin’e, arkasından geri dönerek Orta Anadolu’ya yönelmiş ve aynı rotayı izleyerek kuzey-doğu Anadolu üzerinden bölgeyi terk etmişlerdir. Hunlardan sonra Sabar/Sibir/Sabirler’de (515-516) aynı doğrultuda hareket ederek Orta Anadolu’ya kadar ulaşmışlar, bir kısmı burada yerleşmiş, bir kısmı ise geri çekilerek Kuzey Kafkasya’daki merkez üslerine dönmüşlerdir.
Bu ilk seferler bir tür bölgeyi keşif seferi olarak da nitelenebilir. İlerleyen devirlerde bir çok Türk boyu da bazen aynı yolları kullanarak, bazen de İran üzerinden Anadolu’ya ulaşarak ve bölgeyi yurt tutacaklardır. Özellikle Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelenler daha çok birer doğal geçit olan Kür ve Çoruh vadilerinden bu girişleri gerçekleştirmişlerdir.Bu akınlar sonunda bir kısım boylar maiyetleri ile birlikte Çoruh havzasının kuzey kısımlarında bulunan dağları aşarak Karadeniz kıyılarına hakim olan ve doğal sığınak konumunda bulunan vadilere yerleşmeye başlamışlardır. Meselâ, Çaykara’nın güneyindeki Haldızen Geçidi, Solaklı Vadisine yerleşenler için önemli bir geçiş noktası olmuştur. Aynı biçimde Maçka ve Sürmene’deki yüksek yaylalar da aynı işlevi görmüşlerdir.
11. ve 14. yüzyıllarda Doğu Karadeniz’e özellikle dağlık kesime damgasını vuranlar Kafkasya üzerinden Kuzey Anadolu’ya giren Kuman/Kıpçak Türkleridir. Karadeniz’in kuzeyindeki geniş steplerde yaşayan Kumanların büyük bir kısmı batıya yönelerek Balkanlara göçerken, diğerleri bölgede kalmıştır. Gerek Rusların, diğer Türk boylarının baskıları ve gerekse kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle bunların bir kısmı da kafileler halinde zaman zaman Kafkasları aşarak Gürcistan’a ve Kuzey-doğu Anadolu’ya gelerek bölgeyi yurt tutmuşlardır. İlk büyük kafile, 1118’de Gürcü Kralı David tarafından davet edilmek suretiyle Gürcistan’a girdi. Yaklaşık 45.000 ailelik Kuman kitlesinin büyük bir kısmının Selçuklu sınırlarına yerleştirilmesi planlanmıştı. Kumanlardan teşkil etmiş olduğu birliklerle büyük başarı elde eden David, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve başkentlerini Tiflis’e nakletmişti. Aynı zamanda David Oltu, ve Çoruh vadisindeki Türkmenleri bölgeden uzaklaştırarak, Kumanları yerleştirmiştir. Böylece, Ardahan, Göle, Oltu, Çıldır, Tortum, Şavşat, Ardanuç, Yusufeli gibi yöreler Kumanlar tarafından iskan edilmiş oldu.
İlçemiz İl’in en küçük yerleşim birimlerinden biri olup, Doğu Karadeniz Dağları arasında Solaklı Vadisindedir. Denizden yüksekliği 190m, yüz ölçümü ise 78 kilometre karedir. Of-Çaykara Karayolu üzerinde Uzungöl ve Soğanlı Dağlarından akan Solaklı Deresi kıyısında yer alır.
Doğusunda Hayrat, batısında Sürmene ve Köprübaşı, Kuzeyinde Of, Güneyi Çaykara İlçeleriyle çevrilidir. İlçenin coğrafi yapısının tamamen dağlık ve engebeli oluşu, tarih boyunca büyük boyuttaki yerleşim birimlerinin serpilmesine imkan tanımayarak her yönüyle kırsal hayatı egemen kılmıştır.
Uzungöl Vadisi ‘nden gelen Solaklı Deresi ‘ni Holo Çayı’da besleyerek İlçenin ortasından geçip Of İlçesi üzerinden Karadeniz’e dökülür. Baharlarda oldukça fazla su taşıyan bu dere diğer mevsimlerde normal akışına devem eder.
İlçemiz Trabzon’a 70 km, turistik yer olan Uzungöl’e ise 27 km. mesafededir.
Genel olarak Karadeniz iklim özelliklerini taşıyan Dernekpazarı İlçesi’nde her mevsim yağış görülür. Fakat, yağışların büyük bir bölümü İlkbahar mevsiminde düşer. Kışlar pek sert geçmemekle birlikte zaman zaman kar yağışları da görülür. Kıyıda görülen Orografik yağışlar, (yamaç yağışları) denizden biraz daha içeride bulunan İlçe’de görülmez. Karadeniz iklim özelliklerine uygun olarak yaz kuraklığı yaşanmaz.
Vadi içerisinde yer alması ve etrafının yüksek dağlarla çevrili olması İlçe’nin kışın fazla soğuk geçmesini önleyen faktörlerdir.